Tekil Mesaj gösterimi
Alt 02-05-2014, 09:21 AM   #1
GiCiK
Üye
GiCiK - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)

HayalSohbet.Net - Türkiyenin Sohbet ve Paylaşım Platformu! www.hayalsohbet.net - irc.hayalsohbet.net
Üye No: 564
Üyelik tarihi: Feb 2014
Üye Grubu: Üye
Mesajlar: 1.920
Konular: 1131
Şube: Yurtdışı Şubesi
İlişki Durumu: İlişkisi Yok
Ruh Hali:  none
Tuttuğu Takım:

Level: 36 [♥ Bé-Yêu ♥♥ Bé-Yêu ♥♥ Bé-Yêu ♥♥ Bé-Yêu ♥]
Paylaşım: 88 / 884
Güç: 640 / 26246
Tecrübe: 39%

Teşekkürler: 42
221 Mesajına 236 Kere Teşekkür Edildi
REP Gücü : 13
REP Puanı : 100
REP Seviyesi : GiCiK will become famous soon enoughGiCiK will become famous soon enough
Standart Pamuk Prenses Ve Yedi Cüceler

Vaktiyle bir kış ortası... Kar taneleri gökten yere tüyler gibi dökülürken, kraliçenin biri, siyah abanoz çerçeveli bir pencerenin önüne oturmuş, dikiş dikiyormuş. Bu aralık pencereden dışarı bakarken parmağına iğne batmış. Üç damla kan karlar üzerine damlamış. Beyaz kar üstünde bu al . renk pek hoş göründüğü için kraliçe aklından şunları geçirmiş: "Ah böyle kar gibi ak, kan gibi al, çerçevedeki tahta gibi kara bir çocuğum olsaydı!" demiş. Aradan çok geçmemiş; kraliçe bir kız doğurmuş. Bu kız kar gibi ak, kan gibi al renkli, abanoz gibi kara saçlıymış. Bunun için adını "Pamuk Prenses" koymuşlar.

Çocuk doğar doğmaz kraliçe ölmüş. Bir yıl geçince kral başka biriyle evlenmiş. Bu kadın güzelmiş ama pek kendini beğenmiş bir şeymiş. Kimsenin kendinden daha güzel olmasına dayanamazmış. Kadının sihirli bir aynası varmış. Karşısına geçip de içine bakarak: - Küçük ayna, söyle bakayım, ülkenin en güzel kadını kim? diye sorunca ayna yanıt verirmiş: - Bu ülkenin en güzel kadını sizsiniz kraliçe hazretleri! Bunun üzerine kadının içi rahat edermiş. Çünkü aynanın doğruyu söylediğini bilirmiş.

Gel zaman, git zaman... Pamuk Prenses büyüyüp gelişiyor; gitgide daha güzel bir kız oluyormuş. Yedi yaşına girdiği sırada kraliçeden . bile güzel, ayın on dördü gibi bir kız olmuş. Kadın günün birinde yine aynasına sormuş: - Küçük ayna, söyle bakayım, ülkenin en güzel kadını kim? Ayna dile gelmiş: - Buranın en güzel kadını sizsiniz kraliçe hazretleri, ama Pamuk Prenses sizden bin kat daha güzel! Kadın bunu duyunca irkilmiş; kıskançlığından yüzü sapsarı, yemyeşil olmuş. O saatten sonra nerede Pamuk Prensesi görse içi burkulurmuş. Kızdan o kadar tiksinmeye başlamış. Kıskançlıkla, kendini beğenmişlik, bir yabanıl ot gibi yüreğinde büyümüş, büyümüş... Artık ne gece, ne gündüz kadında iç rahatlığı kalmamış. Bunun üzerine bir avcı çağırtmış:

- Çocuğu al, ormana götür, demiş. . Artık gözüm görmesin. Onu öldüreceksin... Ciğerlerini de bana getireceksin. Avcı:

- Peki! demiş, kızı alıp götürmüş. Pamuk Prensesin suçsuz yüreğini oyup çıkarmak için bıçağını eline alınca kızcağız ağlamaya başlamış:

- Kuzum avcı, canım avcı... Ne olursun kıyma bana... Canımı bağışla... Şu ıssız ormanda dolaşırım, bir daha eve dönmem! diye yalvarmış. Avcı kızın güzelliğine dayanamamış... Ona acımış:

- Haydi öyleyse git zavallı çocuk! demiş. "Az sonra yabanıl hayvanlar nasıl olsa seni yerler" diye düşünmüş ama sanki bağrındaki taş da düşmüş. Kızı öldürmeye gerek kalmadığı için rahat bir soluk almış. Tam bu sırada oradan geçen bir hayvan yavrusunu tutup kesmiş; ciğerlerini çıkarmış.

Kraliçeye bunları götürmüş. Kraliçe aşçısına onları tuzlatıp pişirtmiş, yemiş. Pamuk Prensesin ciğerlerini yedim sanmış. Çocukcağız koskoca ormanın içinde yapayalnız kalmış. Içine bir korku girmiş. Sanki ağaçların bütün yaprakları kendisini seyrediyorlar sanıyormuş. Ne yapacağını da bilmiyormuş. Koşmaya başlamış. Sivri taşlar üzerinden, dikenler arasından geçip giderken, birçok yabanıl hayvan önünden geçiyormuş ama ona bir şey yapmıyorlarmış. Çocuk ayaklarının olanca gücüyle akşama kadar koşmuş. Sonunda mini mini bir ev görmüş; dinlenmek için içeri girmiş. Bu evde her şey o kadar küçük, o kadar cici bici, o kadar temizmiş ki . dille anlatılamazmış. Ortada apak örtülü, yedi tabaklı bir sofra duruyormuş. Her tabağın yanında minicik kaşıklar, yedi küçük bıçakla çatal, yedi tane de ufacık bardak. Duvarın önünde yanyana dizili yedi karyolacık varmış. Örtüleri kar gibi akmış. Pamuk Prenses hem çok aç, hem de susuz olduğu için her tabaktan bir parça sebzeyle ekmek yemiş; her bardaktan birer yudum şarap içmiş. Bir kişinin bütün yiyeceğini yiyip bitirmek istemiyormuş. Kızcağız pek yorgun olduğundan karyolacıklardan birine uzanmak istemiş. Gel gelelim, hiçbiri boyuna uymuyormuş. Biri pek uzun, biri pek kısa geliyormuş. Sonunda yedinciyi uygun bulmuş. Içine girip yatmış, duasını etmiş, uykuya dalmış.

Ortalık iyiden iyiye kararınca ev sahipleri gelmişler. Bunlar yedi cücelermiş. Dağlardan maden çıkarırlarmış. Hepsi lambalarını yakmışlar. Küçük evin içi aydınlanınca, içeriye birinin girdiğini anlamışlar. Çünkü her şey bıraktıkları düzende durmuyormuş.

Birinci: - Sandalyeme kim oturmuş?

Ikinci: - Tabağımdan kim yemiş?

Üçüncü: - Ekmeğimden kim koparmış?

Dördüncü: - Sebzemden kim yemiş?

Beşinci: - Çatalımı kim kullanmış?

Altıncı: - Bıçağımla kim kesmiş?

Yedinci: - Bardağımdan kim içmiş?

Sonra birinci cüce çevresine bakınmış. Yatağında . hafif bir çukurluk görmüş:

- Yatağıma kim girmiş? diye seslenmiş.

Öbürleri koşarak gelmişler. Altısı birden:

- Benim yatağımda da biri yatmış! diye bağrışmışlar.

Yedinci cüce ise yatağına bakınca, içinde yatıp uyuyan Pamuk Prensesi görmüş. Öbürlerini çağırmış. . Hepsi gelmişler; şaşırarak bağırmışlar:

- Aman Tanrım, ne güzel çocuk bu!.. O kadar hoşlarına gitmiş ki, çocuğu uyandırmaya kıyamamışlar. Yedinci cüce her arkadaşının koynunda bir saat uyuyarak sabahı etmiş.


Ertesi sabah Pamuk Prenses uyanmış. Yedi cüceleri görünce birdenbire korkmuş, ama cüceler ona . güler yüz göstermişler:

- Adın ne senin? diye sormuşlar; Kız:

- Benim adım Pamuk Prenses! demiş.

- Nasıl oldu da bizim eve geldin? Kız üvey annenin kendisini öldürtmek istediğini, avcının ona canını bağışladığını, küçücük evlerini buluncaya kadar bütün gün koştuğunu bir bir anlatmış. Cüceler:

- Bizim evin işlerini görürsen, yemek pişirirsen, yatakları yaparsan, çamaşır yıkarsan, dikiş dikersen, yama yaparsan, sonra her şeyi derli toplu, tertemiz tutarsan bizim yanımızda kalabilirsin. Sana bir şeyden sıkıntı çektirmeyiz! demişler. Pamuk Prenses:

- Peki, hepsini seve seve yapacağım! demiş, orada kalmış.

Evin işlerini düzene koymuş. Sabah oldu mu cüceler dağlara gider, madende altın ararlarmış. Akşam olunca eve dönerlermiş. O zaman yemekleri hazır olmalıymış. Kız bütün gün evde tek başına otururmuş. Bunun için iyi yürekli cüceler ona şöyle öğüt verirlermiş:

- Üvey annenden kendini koru... Senin burada olduğunu, nasıl olsa, yakında öğrenir. Kimseyi içeri alma sakın! derlermiş.

Kraliçe, Pamuk Prensesin ciğerlerini yedim sandıktan sonra, en güzel kadının yine kendisi olduğunu düşünür; başka bir şey aklına getirmezmiş. Bir gün aynasının karşısına geçip:

- Küçük ayna, söyle bakayım, ülkenin en güzel kadını kim? diye sormuş. Ayna dile gelmiş:

- Buranın en güzel kadını sizsiniz kraliçe hazretleri, ama dağlar başında, yedi cücelerin yanındaki Pamuk Prenses sizden bin kat daha güzel! demiş.

Kadın bunu duyunca irkilmiş. Çünkü aynanın asılsız bir şey söylemediğini biliyormuş. O zaman avcının kendisini aldattığını, Pamuk Prensesin sağ olduğunu anlamış. Kızı öldürmek için yeni bir çare düşünmeye başlamış. Çünkü bu kız ülkenin en güzeli kaldıkça kıskançlıktan rahat edemeyeceğini biliyormuş. Sonunda aklına bir çare gelmiş: Yüzünü boyamış, yaşlı bir satıcı kadın kılığına girmiş; tanınmaz bir hale gelmiş. Bu kılıkta yedi dağlara, . yedi cücelerin bulunduğu yere gitmiş; kapıyı çalmış:

- Güzel şeyler satarım! diye bağırmış. Pamuk Prenses pencereden bakmış:

- Güneydın kadınım, demiş, neler satıyorsun bakayım? Kadın:

- Iyi şeyler, güzel şeyler! Her renkten kuşaklarım var! demiş. Alaca renkli ipeklerden örülmüş bir kuşak çıkarmış. Pamuk Prenses: Bu saf kadıncağızı içeri alabilirim! diye düşünmüş, kapının sürgüsünü çekmiş: o güzel kuşağı satın almış. Kocakarı:

- Aman ne güzel şeymişsin sen yavrum! demiş;

- Dur da şu kuşağı beline güzelce ben sarıvereyim. Pamuk Prensesin aklına bir kötülük gelmemiş. Kadının önüne durmuş, yeni kuşağı beline sardırmış. Kocakarı o kadar çabuk, o kadar sıkı dolamış ki, Pamuk Prenses soluk alamaz olmuş... Ölü gibi yere yuvarlanmış. Kadın: - Haydi bakalım... Bir zamanlar ülkenin en güzeli olmuştun! demiş, kaçıp gitmiş.

Aradan çok geçmeden, akşam vakti, yedi cüceler eve dönmüşler, ama sevgili Pamuk Prenseslerini yerde serili görünce akılları başlarından gitmiş. Kız sanki ölmüş gibi kıpırdamıyormuş bile. Kızı ayağa kaldırmışlar... Kuşağın sımsıkı bağlanmış olduğunu görünce bunu ortasından kesip açmışlar. Kız yavaş yavaş soluk almaya başlamış... Gitgide vücuduna can gelmiş. Cüceler o gün olup bitenleri öğrenince:

- O yaşlı satıcı kadın, alçak kraliçeden başka biri değildi, demişler. Biz evde yokken sakın bir daha hiç kimseyi içeri alma! Kötü yürekli kadın eve döner dönmez aynanın önüne gitmiş:

- Küçük ayna, söyle bakayım, ülkenin en güzel kadını kim? diye sormuş. Ayna her zamanki gibi:

- Buranın en güzel kadını sizsiniz kraliçe hazretleri, ama dağlar başında, yedi cücelerin yanındaki Pamuk Prenses sizden bin kat daha güzel! demiş. Kadın bu sözleri duyunca o kadar kötü olmuş ki, bütün kanı beynine sıçramış. Çünkü Pamuk Prensesin yine dirildiğini anlamış; kendi kendine:

. - Alacağın olsun, demiş, öyle bir şey bulayım ki, seni yok etsin de bak gör! Bildiği büyücülük yardımıyla zehirli bir tarak yapmış. Sonra başka bir kocakarı kılığına girmiş.

Böylece yedi dağlara, yedi cücelerin bulunduğu yere gitmiş. Kapıyı çalmış:

- Iyi şeyler satarım! diye bağırmış Pamuk Prenses dışarı bakmış: - Haydi yolunuza gidin, demiş, kimseyi içeri alamam. Kocakarı: - Bakman da yasak değil ya? diye zehirli tarağı çıkarıp kıza uzatmış. Tarak çocuğun o kadar hoşuna gitmiş ki, her şeyi unutarak kapıyı açmış. Pazarlıkta uzlaşınca kocakarı:

- Gel şu saçlarını güzelce tarayayım! demiş. Zavallı Pamuk Prensesin aklına bir kötülük gelmemiş, kocakarıya güvenmiş. Kadın daha tarağı saçlarına değdirir değdirmez zehir etkisini göstermiş; kız kendinden geçerek yere yuvarlanmış. Kötü yürekli karı:

- Ey güzellik örneği, bu kez işin tamam! demiş, sıvışıp gitmiş. Bereket versin, yedi cücelerin eve dönme zamanı yaklaşmışmış. Pamuk Prensesi ölü gibi yerde yatar görünce, ilk akıllarına gelen şey üvey anne olmuş. Araya taraya zehirli tarağı bulmuşlar. Saçlarının arasından çıkarır çıkarmaz Pamuk Prenses kendine gelivermiş. O gün olup bitenleri bir bir anlatmış. Cüceler, kendini sakınması, kimseye kapıyı açmaması için onu bir daha uyarmışlar.

Kraliçe evde aynanın karşısına geçmiş:

- Küçük ayna, söyle bakayım, ülkenin en güzel kadını kim? diye sormuş. Ayna yine önceki gibi:

- Buranın en güzel kadını sizsiniz kraliçe hazretleri, ama dağlar başında, yedi cücelerin yanındaki Pamuk Prenses sizden bin kat daha . güzel! demiş. Kadın aynanın böyle söylediğini duyunca hırsından zangır zangır titremiş, ter ter tepinmiş:

- Yaşamım pahasına da olsa Pamuk Prenses kesinlikle ölmelidir! diye bağırmış. Bunun üzerine kimsenin uğramayacağı gizli, uzak bir yerde bir odaya kapanmış. Orada zehirli, pek zehirli bir elma yapmış. Bu elma görünüşte çok güzelmiş. Kabuğunun bir yanı kırmızı, bir yanı akmış. Bu elmayı kim görse hemen alıp yemek istermiş. Fakat ondan bir lokma ısıran kesin ölürmüş.

Elma tamam olunca kadın yüzünü boyamış; bir köylü kadını kılığına girmiş. Yedi dağlara, yedi cücelerin bulunduğu yere gitmiş. Kapıyı çalmış. Pamuk Prenses başını pencereden çıkarmış:

- Kimseyi içeri alamam... Yedi cüceler böyle tembih etti! demiş. Köylü karısı:

- Peki, öyle olsun ama şu elmaları elden çıkarmak istiyorum. Al işte bir tanesini de sana vereyim demiş. Pamuk Prenses: - Hayır, hiçbir şey kabul edemem! demiş. Kocakarı:

- Zehirden mi korkuyorsun yoksa? diye sormuş. Bak işte ortasından kesiyorum. Kırmızı yanını sen ye... Ben de beyaz yanını yiyeyim.

Elma öyle ustalıklı yapılmış ki, yalnızca kırmızı yanı zehirliymiş. Pamuk Prenses elmaya imrenmiş. Köylü kadının da bir parçasını yediğini görünce daha fazla dayanamamış; elini dışarı uzatıp zehirli parçayı almış. Gel gelelim, daha ilk ısırdığı parça ağzındayken ölü gibi yere yıkılıvermiş. Kraliçe bu durumu yırtıcı bakışlarıyla seyretmiş. Sonra bir kahkaha atmış:

- Kar gibi ak, kan gibi al, abanoz ağacı gibi kara ha?.. Bu sefer cüceler seni yeniden diriltemeyecekler! demiş. Kadın eve döner dönmez aynaya sormuş:

- Küçük ayna, söyle bakayım, bu ülkenin en güzel kadını kim? Ayna dile gelmiş:

- Bu ülkenin en güzel kadını sizsiniz kraliçe hazretleri! demiş. Bunun üzerine kadının kıskanç yüreğine su serpilmiş ama kıskançlar ne kadar rahat edebilirlerse o kadar... Akşam olup cüceler eve döndükleri zaman Pamuk Prensesi yerde serili görmüşler. Kızcağızın soluğu çıkmıyormuş, ölmüşmüş. Onu yerden kaldırmışlar. Zehirli bir şey bulur muyuz? diye çevreyi araştırmışlar kızın kuşağını çözmüşler, saçlarını taramışlar, onu suyla, şarapla yıkamışlar. Gel gelelim, hiçbirinin yararı olmamış, yavrucak dirilmemiş.

Cüceler kızı bir tabuta koymuşlar. Yedisi de çevresine oturmuşlar. Üç gün üç gece göz yaşı dökmüşler, ağlamışlar. Kızı gömmek istiyorlarmış ama kız hâlâ canlı bir insana benziyormuş. Yanaklarının al al rengi solmamışmış:

- Bunu kara topraklara bırakamayız! demişler.

Camdan bir tabut yaptırmışlar. Nereden bakılsa içerisi görünüyormuş. . Kızı içine yatırmışlar; üzerine altın harflerle hem adını, hem de bir prenses olduğunu yazmışlar. Sonra tabutu dışarı çıkarıp dağın üzerine koymuşlar. Sürekli içlerinden biri tabutun yanında kalarak nöbet beklemeye başlamış. Hayvanlar da gelir, Pamuk Prenses için göz yaşı dökerlermiş. Önce bir baykuş gelmiş, sonra bir karga, en sonra da mini . mini bir güvercin... Pamuk Prenses uzun, çok uzun zaman böyle tabutun içinde yatmış ama çürüyüp dağılmamış... Görenler uyuyor sanırlarmış. Çünkü hâlâ kar gibi ak, kan gibi al renkli, abanoz gibi kara saçlı duruyormuş.

Gel zaman, git zaman... Günün birinde bir prensin yolu bu ormana düşmüş. Geceyi . geçirmek için cücelerin evine gelmiş. Dağın üzerindeki tabutu, içinde yatan güzel Pamuk Prensesi görmüş. Altın harflerle üzerine yazılı yazıyı okumuş. Cücelere:

- Ne isterseniz vereyim... Bu tabutu bana bırakın! demiş; fakat cüceler:

- Dünyanın bütün altınlarını verseler yine onu vermeyiz! demişler. Oğlan: - . Öyleyse bunu bana bağışlayın... Pamuk Prensesi görmeden yaşayamayacağım. Onun değerini bileceğim... Ona dünyada en çok sevdiğim şey gözüyle bakacağım! diye yalvarmış.

Oğlan böyle deyince iyi yürekli cüceler ona acımışlar; tabutu kendisine vermişler. Prens tabutu uşaklarının omuzuna verip yola çıkmış. Olacak ya, uşakların ayağı bir çalıya takılmış, sendelemişler. . Pamuk Prensesin ısırdığı zehirli elma parçası bu sarsıntıyla boğazından fırlamış. Aradan çok geçmeden de kız dirilmiş, gözlerini açmış, tabutun kapağını kaldırmış, yerinde doğrulmuş:

- Allah allah, ben neredeyim? diye seslenmiş. Prens sevinçle:

- Yanımdasın! demiş. Olup bitenleri kıza anlattıktan sonra:

- Seni dünyada her şeyden fazla seviyorum... Gel, babamın sarayına gidelim... Benim eşim ol! demiş.

Pamuk Prenses razı olmuş, onunla birlikte gitmiş. Onlar ermiş muradına...

GiCiK isimli Üye şimdilik offline konumundadır   Alıntı ile Cevapla

GiCiK Kullanicisinin Son 5 Konusu
Baslik Kategori Son Yazan Cevaplar Okunma Son Mesaj
Günde 1.5 litre su içip 2.5 kilo verebilirsin… Bakım ve Guzellik GiCiK 0 11109 04-22-2014 12:48 PM
Sık yıkanan saç daha fazla dökülüyor Bakım ve Guzellik GiCiK 0 7317 04-22-2014 12:44 PM
Koyu renk ruj ne zaman sürülür? Bakım ve Guzellik aminaz 1 7834 04-22-2014 12:41 PM
El Titremesi Neyin Belirtisidir ? Genel Sağlık GiCiK 0 7191 04-13-2014 04:26 PM
Sevgiliye Romantik Aşk Sözleri Aşk ve Sevgi aaryansb 4 9251 04-13-2014 03:13 PM

 

1 2 3 4 5 6 7 8 9 10 11 12 13 14 15 16 17 18 19 20 21 22 23 24 25 26 27 28 29 30 31 32 33 34 35 36 37 38 39 40 41 42 43 44 45 46 47 48 49 50 51 52 53 54 55 56 57 58 59 60 61 62 63 64 65 66 67 68 69 70 71 72 73 74 75 76 77 78 79 80 81 82 83 84 85 86 87 88 89 90 91 92 93 94 95 96 97 98 99 100 101 102 103 104 105 106 107 108 109 110 111 112 113 114 115 116 117 118 119 120 121 122 123 124 125 126 127 128 129 130 131 132 133 134 135 136 137 138 139 140 141 142 143 144 145 146 147 148 149 150 151 152 153 154 155 156 157 158 159 160 161 162 163 164 165 166 167 168 169 170 171 172 173 174 175 176 177 178 179 180 181 182 183 184 185 186 187 188 189 190 191 192 193 194 195 196 197 198 199 200 201 202 203 204 205 206 207 208 209 210 211 212 213 214 215 216 217 218 219 220 221 222 223 224 225 226 227 228 229 230 231 232 233 234 235 236 237 238 239 240 241 242 243 244 245 246 247 248 249 250 251 252 253 254 255 256 257 258 259 260 261 262 263 264 265 266 267 268 269 270 271 272 273 274 275 276 277 278 279 280 281 282 283 284 285 286 287 288 289 290 291 292 293 294 295 296 297 298 299 300 301 302 303 304 305 306 307 308 309 310 311 312 313 314 315 316 317 318 319 320 321 322 323 324 325 326 327 328 329 330 331 332 333 334 335 336 337 338 339 340 341 342 343 344 345 346 347 348 349 350 351 352 353 354 355 356 357 358 359 360 361 362 363 364 365 366 367 368 369 370 371 372 373 374 375 376 377 378 379 380 381 382 383 384 385 386 387 388 389 390 391 392 393 394 395 396 397 398 399 400 401 402 403 404 405 406